Çocuğu Duymak
- ebruacikgozler
- 23 Eyl
- 3 dakikada okunur
Çocuğu Duymak, Anne Babayı Duymak
Çocukları duymaya, anlamaya dair olan çaba neredeyse son 50 yılda psikoloji ve pedagojinin ilerlemesiyle popülerleşen bir konu olmakta. Çünkü çocukluk, psikolojinin doğumundan itibaren önemli bir dönem olarak görülmüş ve neredeyse tüm teoriler, çocukluktaki deneyimlerin, çocuğun gelişimine olan etkisinden bahsetmektedir. Özellikle de erken dönemdeki ilişkiler bebek ruh sağlığında oldukça önemli görülmektedir. Ünlü çocuk doktoru ve psikoterapisti Winnicott (1960) “Bir bebek diye bir şey yoktur, sadece bebek ve annesi vardır.” diyerek, ebeveyn bebek arasındaki ilişkinin öneminden ve bebeğin gelişimine önemini vurgulamıştır.
Son dönemdeki bilimsel çalışmalar da çocuk ruh sağlığında ebeveynle ilişkinin önemli rol oynadığını göstermektedir. İyi ebeveyn ilişkileri bebeklikten beri öncelikle korunmayı ve hayatta kalmayı sağlayan başlıca unsurdur. Bunun da ötesinde anne babayla kurulan ilişki duygusal büyümeye de oldukça önemli katkılar sağlar. Büyümenin dayanılmaz kaygısı, korkusu karşısında kapana sıkılmış bir çocuğun iç dünyası ancak bu ilişkilerle duyulabilir hale gelir.
Bebek dünyaya çok savunmasız ve muhtaç halde gelir. Konuşmayı, yürümeyi, tuvalete gitmeyi ve diğer birçok beceriyi anne babasının gösterdiği şekilde öğrenir. Çocuğun iç dünyası da anne baba ile ilişkiden beslenir. Duygularından bahsetmeyi, üzüntüyü anlamayı, kızdığında, suçlu hissettiğinde bununla baş etmeyi bu ilişkilerde deneyimler. Çocuk iç dünyasını sözel olarak anlatmayı öğrenene kadar ki bu yaş neredeyse ergenlik ve belki genç yetişkinlik sürecine kadar sürer, oyun çocuğa bu anlatamadıklarını oynayabildiği bir alan sunar. Yani, yetişkin konuşarak söz oyunu yapar, çocuksa oyuncaklarla oynar. Bu oyun hem içerden gelen düş aleminin hem de dış dünyanın temsili olur. Ne gerçektir ne de tamamen hayali. İşte bu nedenle çocukla çalışan psikoterapistler olarak bizler çocukla çalışırken oyunu bir iletişim aracı olarak kullanırız.
Çocuğu duymak, çocuğun oyununu duymak yetişkinin de çocuklaşabilme kapasitesine bağlıdır. Çocuğun frekansına geçebiliyor olmak, oyundaki heyecanını, korkusunu, üzüntüsünü duymamıza yardım eder. Ancak bu her zaman duyulduğu kadar kolay bir iş değildir.
Peki çocukları duymak neden zor?
Çünkü çocuk, duygularını ve ihtiyaçlarını yetişkinler kadar açık ve sözel biçimde ifade edemez. Dil, çevreden öğrenilen bir kapasitedir; eğer çevrede duygularını dile getiren, onları anlayan ve adlandıran bir yetişkin yoksa, çocuğun iç dünyasını söze dökmesi daha da zorlaşır. Bu durumda çocuk, duygularını ya bedeniyle ya da davranışlarıyla anlatmaya çalışır. Kimi zaman öfke nöbetleri, kimi zaman içe kapanma ya da kaygılı davranışlar, aslında duyulmak isteyen bir iç dünyanın göstergesi olabilir.
Üstelik çocukların duyulması önündeki zorluk yalnızca çocuğun sınırlı ifade kapasitesinden kaynaklanmaz; ebeveynin ya da yetişkinin duyma kapasitesi de burada belirleyicidir. Ebeveyn kendi duygularıyla temas etmekte zorlandığında, çocuğunun duygularını da görmek ve duymak güçleşir. Örneğin, kendi çocukluğunda üzüntüsüne alan açılmamış bir yetişkin, kendi çocuğu üzüldüğünde de bu duyguyla karşılaşmakta zorlanabilir; çocuğun üzüntüsünü ya hızla geçiştirir ya da ona tahammül edemez.
Psikoloji literatüründe bu durum sıkça nesiller arası aktarım kavramıyla açıklanır. Ebeveynin kendi çocukluğunda düşünülemeyen, işlenemeyen duyguları, farkında olmadan çocuğuna aktarılır. Yani bir ebeveyn kendi acısıyla, kaygısıyla, yalnızlığıyla yüzleşememişse, bu duygular çocuğunun ilişkisel deneyimlerinde yeniden canlanır.
Tam da bu yüzden çocuğu duymak, yalnızca çocuğun sözlerini ya da oyununu dinlemek değildir. Çocuğu duymak, aynı zamanda yetişkinin kendi içsel çocukluğuna kulak verebilme cesaretiyle de ilgilidir. İçimizdeki çocuğun sesine ne kadar yakınsak, çocuğumuzun sesine de o kadar yakın olabiliriz.
Bu nedenle güncel bebek ve erken dönem çocukluk çalışmaları, sadece çocuğu değil aslında onun iç dünyasını inşa etmesini sağlayan anne babaya da ulaşmayı, onlara da alan açmayı hedeflemektedir. Çocuğu duymak, ebeveyni de dönüştüren bir süreç olacaktır.
Alvarez, A. (1992). Live Company: Psychoanalytic Psychotherapy with Autistic, Borderline, Deprived and Abused Children. London: Routledge
Axline, V. M. (1947). Play Therapy. New York: Ballantine Books.
Fraiberg, S., Adelson, E., & Shapiro, V. (1975). Ghosts in the Nursery: A psychoanalytic approach to the problems of impaired infant-mother relationships. Journal of the American Academy of Child Psychiatry, 14(3), 387–421.
Kellermann, N. P. F. (2001). Transmission of Holocaust trauma—An integrative view. Psychiatry: Interpersonal and Biological Processes, 64(3), 256–267. a
Winnicott, D. W. (1960). “The Theory of the Parent-Infant Relationship.” International Journal of Psycho-Analysis, 41, 585–595.
Winnicott, D. W. (1971). Playing and Reality. London: Tavistock.